KAHVENİN TARİHİ
Kahvenin tarihi, efsane, merak, kaçakçılık ve romantizmle yazılmıştır. Üstelik sandığımızdan çok daha eskiye gider. Kahve bugün dünyada en çok yetiştirilen tarım ürünlerinden ve en sevilen içeceklerden biridir.
-M.S 800-900 civarı-
Kahve meyvesinin bulunuşuna dair ilk kayıt;
Efsaneye göre Etiyopyalı bir çoban olan Kaldi, keçilerin belli bir çalının meyvelerini yedikten sonra daha hareketli olduklarını fark eder. Meraklanan Kaldi de bu meyvelerden tadar ve aynı canlılığı o da hisseder.
Kaldiyi ve yerinde duramayan keçilerini gören bir keşiş meraklanarak aynı çalıdan meyve toplar. Bunları değirmende çektikten sonra kaynar suya atar ( belki de ilk fincan kahveyi hazırlar). Bu sıvıyı tadıp kendisine enerji verdiğini hissedince, hızla manastıra dönüp keşfini paylaşır. Keşişler bunu “tanrının lütfu” olarak görürler çünkü artık uzun ayinleri boyunca daha uyanık olabileceklerdir.
-M.S. 1000 civarı-
Arap tacirler kahveyi Kızıldeniz üzerinden Yemen’e getirerek burada ilk kez kavurdular ve çiftliklerde yetiştirmeye başladılar. Çekirdekleri kaynatarak elde ettikleri içeceğe ise “kahwa” (uyutmayan) adını verdiler.
-1300-
Müslümanlar, çekirdekleri çorba gibi kaynatarak kendilerini kötülüklerden koruduğu inancıyla içmeye başladılar. İslam’ın Kuzey Afrika, Akdeniz ve Asya’ya yayılışıyla birlikte kahve de bu bölgelere ulaştı. Araplar kahve çekirdeklerini önceden kaynattıkları için, kahve bitkisi arap yarımadası dışında hiçbir yerde yetiştirilemiyordu. (Ham çekirdekleri Mekkeden kaçırarak başka yerlerde yetiştiren ilk kişi Hindistanlı bir hacıydı)
-1450-1650-
İstanbul’da erkeklerin bir araya geldiği, sohbet edip oyunlar oynadığı ve kahve içtiği kahvehaneler Osmanlı topraklarında yayılmaya başladı. Kahvehanelere kadın giremezdi ama onlar da kahveyi ilaç niyetine kullanıyorlardı. Hatta kahvenin afrodizyak etkisi olduğuna dair inanç o kadar kuvvetliydi ki, Osmanlıda karısına yeterince kahve tedarik edemeyen bir erkeğin nikahı düşmüş sayılabilirdi.
-1615-1700-
Osmanlı’da kahveye aşık olan Venedikli bir tacir bu mahsulü satmak için İtalya’ya getirdi ve kahve buradan hızla Avrupaya yayıldı. Kısa süre sonra İtalya’da (1645-1655) Londra’da (1652) ve Paris’te (1672) kahvehaneler açıldı. Toplanma mekanı haline gelen bu kahvehaneler bir çok önemli kurumun da öncüsü oldu. Örneğin Londra’da Garaway’s adlı kahvehanede toplanan simsarlar, Londra borsasının kuruluşuna ön ayak oldular. Ama giderek artan talebi karşılamak için daha fazla kahve gerekiyordu.
-1690-
Yemendeki Moha limanından, vebalı ölülerin tabutlarında bir kahve bitkisini kaçak olarak çıkaran Hollandalılar, kahveyi ticari olarak yetiştirip satan ilk millet oldu. Kahveyi önce Seylan’da sonra Doğu Hindistan sömürgesi olan Java’da yetiştirdiler. Amsterdam da kahve ticareti merkezi oldu.
-1714-
Artık büyük miktar da kahve yetiştirebilen Hollandalılar, Avrupa soylularına kahve ağaçları armağan etmeye başladı. Bunlardan biri olan 14. Louis “Asil Ağacını” saray bahçesine diktirdi. İzin için Parise gelmiş olan bir bahriyeli subay, bu ağaçtan bir dal kopartıp Martinik adasına götürdü. Yol boyunca hırpalanan, fırtınalara ve kuraklığa göğüs geren bu fidan, Karayiplere ulaşıp dikildiğinde serpildi. Bugün Orta ve Latin Amerikadaki eski Fransız sömürgelerinde yetişen bir çok Coffea Arabica ağacının atasının işte bu fidan olduğuna inanılıyor
-1727-
Fransa, kahvenin başka topraklarda da yetiştirilmemesi için yeni dünya çiftliklerini sıkı koruma altına almıştı. Ama Brezilyalı yarbay Francisco de Melo Palhetas, Guyanadaki Fransız ve Hollanda sömürgeleri arasındaki anlaşmazlığa arabuluculuk yapmak için görevlendirildiğinde bir fırsat doğdu. Tarafları uzlaştırmak için Palheta, bir yandan da Fransız Guyanası valisinin karısıyla ilişki yaşamaya başladı. Ayrılık günü geldiğinde, kadın Palhetaya bir demet çiçek verdi ama bunun içine çimlenebilecek kahve tohumlarını da sakladı. İşte bu tohumlar Brezilya’yı dünyanın en büyük kahve üreticilerinden biri, kahveyi de seçkinlerin lüksü değil halkın içeceği haline getirdi.
-1869-
Sri Lankada kahve yaprağı hastalığı 10 yıl içinde Hindistan, Sri Lanka ve Asya’nın diğer bölgelerindeki kahve çiftliklerinin çoğunu yok etti.
-1882-
New York’ta kahve, şeker ve kakao borsası açıldı.
-1900-1910-
R.W. Hills’in geliştirdiği paketleme sistemi, kahve paketlerinin havasız ortamda hazırlanarak kahvenin çok daha uzun süre taze kalmasını sağladı. Tüketici için iyi olan bu gelişme, mahalle arasındaki kahvecilerin işlerini azalttığı için bir çoğunun kapanmasına yol açtı. İtalyan iş adamı Luigi Bezzara, ilk ticari “espresso” makinesini 1901’de icat etti. Söylentilere göre işçilerinin kahve molalarını daha kısa tutmasını isteyen patron, kahve hazırlama süresini kısaltan bir makine peşindeydi. Espresso adı da buradan geldi ( ekspres kahve anlamında)
-1900-
Almanlar kafeinsizleştirmeyi keşfetti;
Alman kahve ithalatçıları olan Ludwig Roselius ve Karl Wimmer, kahveden kafeini uzaklaştırmanın yolunu 1903 yılında tesadüf eseri keşfetti. Nikaragua’dan gelen kahvelerin bir bölümü deniz suyuyla ıslanmıştı. Bunlarla hazırlanan kahvelerin tadı hala güzeldi ama kafeini kalmamıştı. Tuzlu kahve satacak halde olmadıkları için, ithalatçıların araştırmacıları işe koyuldular ve kahveden kafeini buhar ve çözücüler yoluyla uzaklaştırmayı keşfettiler.
-1901-
Japon asıllı Amerikalı iş adamı Satori Kato, bir çözünebilir kahve karışımı yarattı. Bu düşünceyle hareket eden mucit George Washington 1906 yılında ilk çözünebilir kahve seri üretimine başladı. Ancak bu kahve çok tatsızdı ve gelişime fazlasıyla açıktı.
-1908-
Alman ev kadını kahve filtresini icat etti;
Dresdenli ev kadını Melitta Beaz, kahvenin fazla pişirilmesinden kaynaklanan acılık olmadan kahve içmenin yolunu arıyordu. Uzun bir deneme yanılma sürecinden sonra, oğlunun okulda kullandığı kurutma kağıdının iyi bir gereç olduğunu fark etti. Bunu daire şeklinde kesti, dibine delikler açtığı metal bir kabın içine yerleştirdi, üzerine öğütülmüş kahve koyup kaynattı.
-1933-
Dr. Ernesto İlly, ilk otomatik Espresso makinesini geliştirdi. Espressonun babası olarak bilinen İlly, mükemmel kahvenin dili boyaması gerektiğine inanırdı.
-1938-
Brezilyada kahve üretimi o kadar artmıştıki, muazzam bir kahve fazlası olmuştu. Bu fazlayı elden çıkartmak için kahve yapmayı kolaylaştıracak, böylece daha çok kişinin kahve içmesini sağlayacak bir yönteme ihtiyaç vardı. İsviçreli Nestle’ye başvuran Brezilyalılar, suda anında çözünürken tadını da muhafaza eden bir kahve geliştirilmesini istediler. Dondurma yöntemiyle kurutulan çözünebilir kahvenin geliştirilmesi Max Morgonthaller’ın 7 yılını aldıysada, sonunda Nescafe doğdu. ABD ordusu bu içeceği öylesine benimsediki, 2. Dünya savaşı sırasında hazır kahve üretimi sadece orduya aktarıldı. Satışları patlatan bir başka olaysa, 1956’da Amerikan televizyonlarında reklam uygulamasının başlaması oldu. Reklam araları çay demleyecek kadar uzun değildi ama hazır kahve yapmaya elverişliydi. Pazar kaybetmek istemeyen çay şirketleri, kısa süre sonra buna poşet çayla karşılık verdi.
-1945-
Bu tarihe kadar tüm espresso makineleri buharla çalışıyordu ve bu kahveyi yanık, acı bir lezzet veriyordu. Achille Gaggin’nin yıllarca uğraşarak geliştirdiği makine yerine elle işletilen pistonlu pompalar ve su kullanarak kahveyi daha yüksek basınç altında çözmeyi başardı. Bu yeni yöntem, beklenmedik bir keşfin öncüsü oldu. Bugün herhangi bir espressonun vazgeçilmez parçalarından biri olan “krema”, yani fincanın üstündeki açık renkli köpük, bu şekilde ortaya çıktı. Buharsız pişirme yöntemi ve Gaggin’nin patentli piston sistemi, bugün tüm espresso makinelerinin esasını oluşturur
-1948-
“Cappuccino” sözcük dağarcığımıza girdi. “Küçük kapişon” anlamına gelen cappuccino, iki sebepten ötürü bu içeceğe adını verdi. Gerek içeceğin rengi, gerekse fincanın üstünde kukuleta gibi duran köpük, İtalyanlara kahverengi urbaları ve kapüşonlarıyla sokakta dolaşan Capuchin keşişlerini hatırlatmıştı.